Isırgan Çilek


Herkes nedense bi intikam yeminiyle dolmaya müsait. Bunlar belki de bayılarak izlediğimiz filmlerden falan kalma bi alışkanlık. Yani hani var ya izlediğimiz filmlerde, bi amcam hayatın sillesini (ya fiziksel ya da ruhsal olarak, opsiyonel yani) yer. Sonra da ayaklanıp intikam almak için yola çıkar falan. Sonra hatun da yapar bi tane, intikamı da almıştır, oah! Rahat be...

Ama benim bugün bahsedeceğim olay biraz daha ilişkiler açısından olacak. Zira farkediyosak ayrılınan kişide hemen bi kuyruk acısı oluşması kuvvetle muhtemeldir. Örneklemelerle açıklamacalara başvurursak bunlar “yeni sevgilisyle görünce üzülme, kızma”, “kızı pişman ettirmek için dünya güzeli bi manita bulma, akabinde görünen piç sırıtmaları”, “kız bıraktıktan sonra onun hakkında en kötüsünü dileme, hiç mutlu olmasını istememe”, “ ‘O kız beni bıraktı ya, onun işte allah belasını versin”lemeceler gibi gibi olabilir.

Buradan o tırnak içlerine diyorum ki “Eğer üzülmeyi kendinize yakıştıramayacak kadar değerliyseniz bırakılmazdınız ulan zaten!”.

Bu “kötü şeyler dileme” kadar gerizekalıca ve bencilce bir şey yoktur. Tamam belki hala seviyorsunuz (hem de hala çok) ve heralde onu yeni birisiyle falan görme, görmeyi düşünme ister istemez buruk bir tad bırakacaktır ağzınızda. Ama inanın bana, bunu o güzelliğe borçluyuz...

Kötü şeyleri düşünen varsa sevmiyor demektir zaten ayı şahıs. Çünkü yıllardır bahsettiğim üzere “mutlu olmasını dilemek / istemektir sevmek”. O yüzden o nasıl mutlu olacaksa, bırakın, lütfen öyle olsun. İnanın bana, bunu o güzelliğe borçluyuz...

Birisinin mutlu olması için, maalesef birinin kendisini feda etmesi gerekmekte. Gönül ister ki başka yolları olsun bu işin. Ama olmuyor. Başlarda biraz bağırır, çağırır, ağlar, üzülür, kendiniz suçlar (evet kişinin kendisinin suçlu olduğu zamanlar da boldur), kavga eder, çok çok çok ÖZLERSİNİZ... Tabi ki çok doğaldır ve bunu karşı tarafın da kabul etmesi gerekir. Ama asıl sevmek daha sonradan “feda” olmayı kabul edebilmektir. Çünkü inanın bana, bunu o güzelliğe borçluyuz...

Borçluyuz çünkü, o sizin eksikliklerinize, gereğinden fazlalığınıza, saçmalığınıza, bazı hatalarınıza göz yummuştur. Borçluyuz çünkü birlikte olduğunuz süre zarfı içinde o sizi mutlu etmiş, mutlu görmek istemiş, içinizde (az da olsa, görüyorum çünkü ilişkiyi anlamayacak kadar kısa sürenler var) bir heyecan bırakmış, (belki de yalandan da olsa) sevdiğini söylemiş, size sarılmış, sıCaK öpücüğünü emanet etmiş, size şarkılar adamış, en küçük ve saçma anlarda (meyve kabukları, ortaklıkları çıkarmalar, arkadaşlarla takılmalar) bile sizinle ortak mutluluk çıkarabilmiş, elinizi tutabilmiş, kıskanılmanın ne demek olduğunu çok komik ve eğlenceli bi şekilde gösterebilmiş, paylaşabilmenin ne kadar harika bişey olduğunu örneklerle anlatmış, çimlerin daha yeşil, havanın daha mavi, yeni açan çiçeklerin daha beyaz, ortak dinlenen notaların daha anlamlı, ortak izlenen karelerin daha çekici olduğunu farkettirmiştir. Borçluyuz... Onun için feda olmayı borçluyuz...

O yüzden mutlu olmasını isteyin. Nasıl siz onunla mutluysanız ve onu, o sizi mutlu ettiği kadar mutlu edemediyseniz, bırakın da mutlu olsun. Hala bir şeyler borçlu olduğunuzu kabul edin. Ona dönün ve bi şekilde teşekkür edin. İntikamınızın zamanı değil...

Mutlu olmasını istemektir sevmek...

Not = Bu sefer gizli gizli gönderme yapmalar, laf çarptırmalar, kalp kırmalar yok... Gerçek duygulardan ve isteklerden oluşan %100 gerçek bir yazıdır... Gerçenk...

Not-2 = “Talk Talk”un “Spirit of Eden” albümü eşliğinde yazıldığı için çok Pollyanna bi yazıdır. Severiz... O albüm eşliğinde okursanız ne demek istediğim anlaşılırcasına...

Hyp bitirir..!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder