Perfection



İstenileni yapıp gitmeye hazırlanıyordu ki, arkasını dönüp kıza şunları söyledi;

“Korktun di mi? Korkuyordun hatta bütün isteklerinin bu şekilde sona ereceğinden. Korkuyordun sona bu kadar yaklaşmaktan. Çünkü senin isteyeceğin her şeydim. Çünkü hayatında en çok sevebileceğin şey bendim. Daha bu yaşında böyle bi mutluluğa ermek korkuttu seni. Senin problemin istediğini artık “istememe” değil… Senin problemin, ki evet oldukça büyük bi problem, ummadığın yerde ve erken bi zamanda “kusursuzunu” bulman.”

“Biliyosun mükemmel bi uyum içindeydik. Hiç kavga etmedik, hissettik, tahmin ettik, bizi diğer herkesten ayırabilecek en ürkünç özelliklerimizle, ortakça mükemmel bi şekilde yaşadık. Kim bunu ilk ve tek kavgada kaybetmeyi ister ki? Sen istedin… Çünkü hazır değildin.”

“İlk gördün, sevdin, tanıdın ve “işte bu” dedin. “İşte bu seçilmiş kişi.” Çünkü öyleydim, lanet olsun. Her istediğini yapabilecek ve senin de çekinmeden her şeyi yapabileceğin bi kişi. Kabul etmelisin ki hala aklında olan bi kişi… Düşün biraz bütün olanları. Gerçekten bırakmak istiyor muydun, yoksa böyle büyük bi şeye başlamaya hazır bile değil miydin? Gidişattan memnun değil miydin, yoksa bu “kusursuzluk” yavaş yavaş gözünü mü korkuttu? Gösterdiğim ilgi mi rahatsız etti, yoksa bu ilgiye bağımlı olacağın ve gitgide saplanacağın korkusu mu?”



“Tahmin ettiğim gibi… Ama sana güzel bi haberim var, güzelim… Bunları itiraf edebildiğin zaman, rahat bırakılmayı hakediyosun demektir.”


--- Hep böyle bi çifti yazasım gelmiştir, birbirlerini o kadar seviyolar ki birbirlerine düşmanlar. Cidden böyle bi çift yazı hayallerimi süslüyo. Bi de bunu istediğim temaya oturtursam güzel olurdu. Şimdilik sadece bu “adorable” çiftin bi çıkmazı geldi aklıma. Birinin yaşaması için birinin ölmesi gibi, çünkü öyle dengeliyorlar birbirlerini. İki parçalık bi puzzle gibi… Her parçaları birbirini yadırgamadan oturuyo yerine. Sweet… ---


“Evet belki haklısın.” Kız sonunda ağzını açıp ağlamaklı sesiyle dökmüştü o üç kelimeyi.

“Böyle düşündüğüm bi varlığı karşımda somut bir şekilde bulunca tabi ki onu kaybedebilme ihtimali korkuttu beni. Peki ya sen? Kafanda yarattığın o “kusursuzluğu”, kafanda yarattığı o “ben”i kaybedip, ilerde başka birilerinin parçası olacağından korktuğun için kızgın değil misin şimdi? Nasıl senin gibi bir bütünleyicimden vazgeçip başka birini sevebilirmişim ki? Bunu sana nasıl yapabilirmişim ki?”

“Beni düşündüğünü sandığın her cümlen aslında kendin için değil mi? İlerde çekeceğin acılar için değil mi? Ben acı çekmeyecek miyim sanıyosun? Çekerim, oo hem de çok. Çok…”

“Çünkü sen gerçeksin ve hiçbir zaman gerçek olmamalıydın. Belki de ölmeli ve hala aklımda yarattığım şekilde kalmalıydın. İşte o zaman gerçek kusursuzluk olurdun.”

“Evet birbirimiz için yaratıldık, ama senden öğrendiğim tek bir şey varsa o da birbiri için yaratılanların hiçbir zaman bir araya gelmemesi gerektiği…”

---Ne mükemmel değil mi?---

İstediğim tema zombiler falan mı acaba?

In Another Words...

Marjinallik olsun diye sağda solda küfür eden, bunu bi "karşı-duruş" sanan, erotizmi, cinselliği her orta yerde ortamda kim var kim yok farketmeksizin ortaya salan, bunu "punk" ruhuyla yaptığını zannedip üstüne üstlük bir de "prim" yapan, terbiyesiz, ucuz, beyinsiz ve cahil bütün kişilerden nefret ediyorum.

1


Birisi var, o birisi şu an beni deliliğe götürür oldu. Gecenin bu saatinde bile o -tanımadığım- birisine, "I hope you die" diyorum...

O birisi, diğer birilerini mutlu etmek için bırakmak istemediğim tüm boşlukları rahatça dolduruyor. O birisi, çok güçlü...

O birisi, yerine geçmek istediğim her şey. O birisi, olmak istediğim tüm bütünlükler... O birisi ölesiye kıskandığım, "sıradan" ve ya "another kind" olmayan birisi...

O birisi, istediğim her anda, istediğim tek yerde, yani istediğim kişinin yanıbaşında olabiliyor.

O birisi "ben" olmadığım sürece, çok çekilmez, çok berbat, iğrenç, ölesi biri olacak.

O birisi geride bıraktığım tüm pislikleri, son dakikada berbat ettiğim her şeyi arkamdan temizleyip, önemsiz kılıyor.

O birisi beni önemsiz kılıyor.

O birisi her nasılsa daha çok heyecanlandırabilen, hiç bi tesadüfe imza atamasa da her nasılsa daha çok heyecan verebilen... O kişi lazım olanı yapabilen... O kişi yıkabilen, o kişi sevebilinen... O kişi inanılabilen...

O birisi sarhoş olmuyor, o birisi hata yapmıyor, o birisi "yapabiliyor".

O kişi "iyi ki var" olabiliyor.

O kişi büyülüyor, o kişi seviliyor.

O birisi, çalmak istediğim her nota, yazmak istediğim her satır. Benim kurarken saçmaladığımı düşündüğüm bütün hayaller, onun için çok kolay bir-iki gerçek olabiliyor. O kişi özene bezene hazırladığım her şeyi hiç uğraşmadığı bi hareketle yerin dibine sokuyor.

O birisi şu an beni bitiriyor.

Yesterday...



...love was such an easy game to play.