Nereye Gidiyosan Götüreyim Beybi?



Ulaşım olarak en sevdiğim taşıt önce kendim (yani yürümek falan) sonra ise vapur, gemi, tekne gibi deniz araçlarıdır. Ve bunların şu anda yaşadığım yer olan Ankara’da bulunması kıyamet alameti... Buradan önce senelerdir yaşadığım yer olan ve en büyük kozu deniz olan Antalya’da bile yok böyle ulaşım. Yani galiba en son bir deniz otobüsü olayı başlamıştı hatırladığım kadarıyla. Doğduğum, büyüdüğüm ve hasta olduğum yer olan İstanbul’da onlardan görmek mümkün. Bir diğer hasta olduğum ama pek güzel bir gün (24 saat) geçirmediğim, yine de gidip, görüp, gezdirilmek istediğim İzmir’de durum nasıldır bilemiyorum...

E Antalya’da yok, Ankara’da da yok, nasıl hastayım bu deniz taşıtlarına? Efendim bir gün Yunanistan – İtalya seferi yapmıştım ayıbalığı modeli gemiyle (Yazar burada görgüsüz bir ayıyı canlandırıyor.). O gün bu gündür severim onları. Yaşadığım yerlerde gemi imkanı olmayınca ben de buradaki tramvay’lara, metro’lara sardım. Gerçi Antalya’da o da yok! Yaklaşık bir yıldır hazır olmayan metro olayı, tatil için Antalya’ya (“Antalya, I (L) YA” da ayrı bir güzellik) gittiğimde hazırdı. Ancak kendisi insanlığın keşfetmediği bir yerde çalışma hayatını sürdürdüğü için binmek için mantıklı bir sebebim yoktu. Şu anda ise Ankara’da kampüs dışı ulaşım için Metro’yu ve Ankaray’ı kullanıyorum. Kampüsüme dört tekerden başka bir şey gitmiyor çünkü. Gideceğim yer ile durak arasında çok mesafe bile olsa yine de biner paşa paşa yürüyerek giderim gideceğim yere. Ancak metrolar gibi bilumum taşıtlar da farkettiğim öyle insan tipleri var ki, hemen kendilerini belli edip “Helloğv!” diyorlar. Kimdir bunlar;


Bu arada Antalya'da bir de böyle bir şey var. Beyoğlu şeklinde bir şehir düşünün işte...


1-) “Biliyorum ki ben bunu” insanı (Homo Goesterischus) =

Bu insanlar genelde metro, teleferik, işte efendim vapur gibi her yerde olmayan taşıtlarda görünür ve beslenirler. İnanılmaz derecede soğukkanlıdırlar. “Yani nedir ki bu metro, al bak bindim. Kurban olsun bana metro.” gibi bir psikoloji içindedirler. Metro örneğinden devam edeyim bu arkadaşlar genelde binince umursamaz bir halde olur, vagonun en arkasında durur, mümkünse orada koltuk olmasa bile o çıkıntıya oturur, anonsları takmadan etrafa bakarlar, tercihen gazete okuyup, müzik dinlerler. Anonslar dinlemezler, ya da dinlemez gibi yaparlar çünkü biliyorlardır ezbere. “Yer altından gitsek bile bak şu taştan tanıdım bizim durağa yaklaştığımızı, inicem ben!” açıklamasını kendilerinden duymamız şaşırtıcı değildir.



Madde 1'e en güzel örnek geliyor amcamdan...

Peki ya ben? = Ben yapamıyorum, bu kadar soğukkanlı olamıyorum. “Ana lan metro, gidiyoruz baya bildiğin!” hali hep vardır bende. Daima anonsları dinlerim, kulaklık varsa tek kulak giderim. Kapıların üzerindeki durak sıralamasına sık sık bakarım. Tespit yaparım; “Bak demek ki Kızılay’da inersem aktarma yapabilirim. Ne kadar şaşırtıcı ve ilginç değil mi?”. B*k ilginç! Adama göre değil işte!



Bak hepsi benim gibi nası meraklı, nası içten...


2-) “ÇPTKSIKI ÇPTKSIKI” İnsanı (Homo Stereofus) =

1. Maddedeki insanın yakın arkabasıdır. Ancak bunlar metroyu takmadığı gibi insanları da takmaz. İmkanı olanlar özellikle bilgisayar kulaklığı, savaş pilotu kulaklığı, DJ kulaklığı benzeri büyük kulaklıkları kullanırlar. “Sert-sessiz” ünsüzlerden (p-ç-t-k) oluşan eserler dinlerler, en azından kulaklarından öyle sesler yükselir. Aynı şekilde anonsları dinlemezler. Eğer otobüsteyse “İnecek var mı?” sorusuna “Müsait bi yerde...” diye cevap verirler, çünkü soruyu duymamışlardır. Can düşmanları teyzelerdir. Teyzeler o inince en çok onu çekiştirir. Koridor tarafına oturmaktansa ölmeyi, ilk durağa gidip taşıt boşken cam kenarına oturmayı tercih ederler. Oturdukları anda kendiyle iletişim kesilmektedir.

Peki ya ben? = Aslında bir şekilde benimle benzerlikleri vardır. Çünkü ben müziksiz hiç bir şekilde yapamam. MP3 Player’ımı unuttuğum ya da şarjının falan bittiği bir gün tırnak boylarımda belli bir kısalma gözlenir. Ben de müzik dinlerim yollarda ama sesini fazla açamam “Yanımdaki azarlamasın beni” diye. Çünkü uyarırsa beni kendimi “O taşıtın suçlusu” ilan eder, ağlayarak dışarı atlarım. Ayrıca ben umursamazlık da yapamam, ne zaman biri gözüme baksa, bir kulaklığımın tek kulağını çıkarırım “Bi şey mi diyecek acep?” diye.

3-) “Yer ver!” İnsanı (Homo İsimbulamadıms) =

Genelde orta-yaş sonrası bayanlardan oluşur bu kitle. Bakmayın ben yer veririm bu diyeceklerimi hiç yaşamadım ama ayakta kaldığım günler genel olarak şöyle gözlemledim. Bu tipler binerken kendilerine bir tip seçer “Aha buna yanaşayım” diye hedef belirlerler kendilerine. Eğer o bindikten 5-10 saniye kadar geçtiğinde kimse ona yer vermemişse o hedefe doğru yaklaşır, büyü yapar gibi pis pis bakar, tepelerinde durur, vücutlarını biraz daha onlara doğru eğerler, hatta gerekiyorsa vücutlar arası temas sağlarlar. Kendilerinden zaman zaman “çk çk çk” sesleri duyulduğu olmuştur.

Peki ya ben? = Sence?



"Yer verin banaaaağğğ!"


4-) Doğuştan Muavin İnsanı (Homo Yanciyus) =

Genellerde otobüs ya da minibüslerde görülürler. Çünkü Metro, vapur gibi yerlerde bunu yapmaları biraz ayılıktır yani. Minibüslerde tercihleri ön koltuk ya da motor üstüyken, otobüslerde ise oturacak yer olmasına rağmen kendilerini şöförün bulunduğu yerin yanına yapıştırmışlardır. “Sayın yolcular! Lütfen arkaya doğru ilerleyebilir miyiz?”, “Ön tamam abi kapatabilirsin önü!”, “(Bir aracı göstererek) Bak bak görüyor musun ayıyı? Hah nooldu solladın da, adam mı oldun?” ve –özellikle takside- “Sizin meslek de zor be abi.” açıklamaları bu modellere aittir. İnecekleri durağa geldiklerinde ise onları bir hüzün kaplar ve yıldızı oldukları otobüsten veya minibüsten şöförle elvedalaşarak ayrılırlar. Minibüs “Doğuştan Muavin”i son numarasını ön kapıdan inerek yapar.

Peki ya ben? = İtiraf edeyim, bir gece sarhoş olduğum da (Saat 3 buçuk gibi, Replikas konseri sonrası) bir taksiciye sardığım olmuştu.



Bu psikoloji nedir bilemedim valla...


5-) Ayfon İnsanı (Homo Tekningenus) =

Aman! Bunların en önemli silahı teknolojik aletleridir. Bunları aslında taşıt dışında da rahatça tanıyabilirsiniz, hemen şıpıt diye hava durumunu öğrenirler falan hani. Taşıtlarda ise bu canavarlarını ellerinden düşürmezler. Canavarın telefon olabilme özelliği sayesinde konuşurlar (İnene kadar olduğu deneyler sonucu gözlemlenmiştir), kollarında olan saatlerinin yerine canavarın sağ üst köşesindeki rakamlara bakarlar. Ve belki de en önemlisi, mesaj çekerler. En sinir edici özellikleri (özellikle mesaj çeken tipler) telefonun sesini kısmazlar ve 4-5 dakikada bir bizi aynı melodilerle muhattap ederler. Neyse ki Ankara yer altında telefon çekmemektedir. O metronun sevdiğim bir özelliği de bu tip insanların anadan doğma gibi bi şekilde kalmaları metroda.

Peki ya ben? = Telefonumun üzerinde selobant var. “İnternet?” diye sorarım bana bakar. Yoktur öyle bi şey.

Her taşıt tipinin olmazsa olmazları, azgın gençlik topluluğu, çabuk kaynaşan sürekli muhabbet amca gibi türler de var. Ayrıca unuttuğum tipler elbet vardır. Sizin dikkatinizi çektiyse belki benim de çekmiştir. Belki uslu birer çocuk olursanız belki siz de bir gün bu insanları görebilirsiniz...

Not= Bu yazı kuzene ithaf edilecekmiş, nedense :D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder