TAKE ME TO THE HOSPITAL - 2



• Geçen blog yazımı Ankara’dan yazdım, bu Antalya’dan… Gelecek sefere de Tokat’tan yazmak istiyorum. Böylece ne kadar oynak bir yazar olduğum ortaya çıksın. Evet lan bohemim geziyorum, yazıyorum, tozuyorum!
• Hayır, öğrenciyim. Tatilde ailemi ziyarete geldim. Okuyorum, ağlıyorum. (Gerçeğin surata vurulması)
• Bazen kendimi öyle Uykusuz’daki, Penguen’deki yazarlar gibi hissetmeye çalışırken yakalıyorum. Evin içinde “Köşe yetişmeyecek!” diye koşan eşortmanlı (?) bi Hypthekid düşünsene… İşte o benim.
Olası Senaryo = “Makinalar beklemez!” (Mekan büyük ihtimal çamaşır makinası önü falan…)
• Diyorum ki, gençlik dizisi yapamıyorsunuz! Evet, ani ve sert giriş yaptım biliyorum ama öyle. Ne zaman “Gençlik dizisi olacaz biz!” diye fırlayan bi yönetmen görsem hemen birkaç bölüm sonrası aklıma gelir. Çünkü dizilerdeki gençler bölümler geçtikçe feci değişiyorlar. Galiba bu bir emir “Bölüm 4’ü geçtiniz, e buyurun size dizide kullanmalık biçak, silah ve bilumum ağır sanayi hamlesi falan” diyor prodüktörler…
• Prodüktör kimdir bilmiyorum di mi?
• Bi de şey var mesela bi lise dizisi çekiyosun. Seçtiğin oyuncuya bakıyorum. Sonra da kendime bakıyorum. (“Ulan bu herif lise, ben nasıl üniversiteyim lan o zaman” bakışı atmak, kaçmak!)
• Bu arada Word’ün yazım kılavuzu, “Hey dostum, prodüktör yabancı bir kelime, senin ağzına yakışmıyor… Gel onu biz “yapımcı” yapalım, ha? Ne dersin ortak, eski günlerdeki gibi… Sen ve ben…” yaklaşımı yaptı.
• “Lan” yazınca da “Argo sözcükler kullanmaktan kaçının” dedi.
• Yatarken üstümü de örtse ya Word…
Olası Senaryo = “Bana yazı yazdıktan sonra git bi ellerini yıka, bak bi klavye ne kadar pis! Ekrem amcalarını da hiç ziyarete gitmedin ayıp oldu onlara da..!”
• Tıkanan blogger’ların bir numaralı yardımcısı “Word Yazım Kılavuzu” katkılı yazım devam ediyor.
• Bugün Bruce Willis’in katıldığı türk yarışmasından, midem elverdiğince bi kuple izleyiverdim. Hemen aklıma geldi “Umarım sıkılmaz ya!” diye. Çünkü ekran karşısındaki bu bünye, çok da göreviymiş gibi, uluslar arası ünlüyü, Türk ekranlarında türlü şoparlıklara malzeme olarak görünce feci mahcup oluyo… Yani ben bi Bruce Willis’i hem Fener hem de Galatasaray atkısıyla gördüm ya, Beşinci Gücüm, Altıncı Hissim falan hepsi gitti, kapandı…
Ucuz bir Roman’a döndü hepsi!
• Evet, yaptığım bu metaforla (mecaz eğretileme, ben demiyorum Word öyle diyo…) gurur duyuyorum!
• Geçen günlerden bi gün sinema kurdu olan kuzenime, ciddi olarak IMDB’de gördüğüm “Kill Bill V3 geliyomuş olm!” haberini verdim. O da bana “Ulan bırak Bill’i, David Carradine (Bill’i oynayan şahsiyet) bile öldü! Saçmalamış IMDB!” dedi. Ben de “Ehi ehi, harbi ya!” diye güldüm, ama sonra çok utandım. Böyle bi şeyi akıl edemediğim için mi, dostlarım? Oh hayır, hayır! (Nooluyo lan?)
• Buradan kuzenime, Antalya – Ankara arası yapacağım yolculukta bana eşlik edecek bayan-yanı’ma selamlarımı yolluyorum…
Kişisel Not = Evet, kuzenimin de adı Kaan, ilginç bi tesadüf di mi?
• Saat 04.46 – Kulakta: Bat for Lashes – Pearl’s Dream…
• Guzzz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder