özlemek

Little girl have i told you,
how you light up my life?
Come and lay down beside me,
come and thrill me tonight.
Do you wanna?

I'm not saying i love you
I won't say i'll be true.
There's a crimson bird flying
when i go down on you.

I'm so weary and lonesome
and it's cold in the night.
When the path to your doorway
is a pathway of light.

Do you wanna come walk with me?
Do you wanna come walk with me?
If you do baby say it now
though we'll both wonder anyhow.

Do you wanna come walk with me?
Do you wanna come walk with me?
Do you wanna?

Little girl have I told you
you're my guiding north star,
and my love travels with you
wherever you are?

From the mountains to the valley
leave the light on for me,
From Virginia to Alaska,
From sea to shining sea

Do you wanna come walk with me?
Do you wanna come walk with me?
If you do baby say it now
though we'll both wonder anyhow.

Do you wanna come walk with me?
Do you wanna come walk with me?
Do you wanna?




Özlemek böyle bir şey olsa gerek herhalde... Niye özlemek peki? Bilmiyorum...

gece geç sayıklamaları

* ölmek istiyorum.

* tibet'te olsam, nepal'de olsam, tren olsam ne güzel olurdu.

* ee sevilir ki bu?

* "kalbim ağrıyo sandığım zaman akciğerim ağrıyomuş" sanıyordum, kalbim ağrıyomuş.

* birileri her zaman pörfektten daha pörfektini buluyor.

* çünkü onlar hissedebiliyor, sevebiliyor

* hakediyorlar.

* ölmek istemiyorum.

* ağrılarım var, ağrı kesicilerim var, ağrılarım çok.

* çok iyi bir şeyler olacağını sanıyorum.

* duygusuz muyum hayır? duygusuz deyince odun geliyor aklıma. ben sadece kendi ağrılarını görmeyen bir doktorum. iyileştirmeyi severim. iyileşemem.

* üzdüren şarkılar vardır, kötüdür.

* It takes dedication, it takes dedication!

* bi şansı daha hakediyorum. nezamanabaşlarız?

* ölmek istemiyorum, ölmüyorum da zaten.

* tibet'i seviyorum çünkü nepal'i seviyorum çünkü huzur vardır.

* sanırım yıllardır burada oturuyorum, patilerim oynamıyor. avcı gözlerim kıpkırmızı. aa bak tren geçti.

* uyuşturucu ne bilmiyorum

* sigara içmiyorum. olsa da içmesem keşke. ağrı yapar.

* şeyde "sözlük yazarlarının süper güçleri" diye bi başlık gördüm. ben söylesem inanılmayacak şeyler yapıyorum. ama şeylerim var, şahitlerim var.

* aa meraba halüsinasyon

* nisan'dan beridir görmüyorum seni

* and, uh, i still remember in my mind how things used to be, and...uh, you know, i feel very bad.

* yıldızlargüzeldir

* doktor

*

Beni Hastaneye Götürün


ben = Evet, sevgili dinleyicilerimiz, bugün karşımızda bizimle bildiklerini paylaşmak üzere, sağolsun, ricamızı kırmayıp buralara kadar gelen Utku nam-ı diğer Hypthekid var. Hoşgeldin Hyp, seni buralarda görmek ne kadar harika bir şey...

BEN = Ne demek, her zaman. Sıkı bir takipçinizim zaten program olarak, işini de başarıyla yaptığını görmek aslında harika olan bir şey.


ben = Sağol, o senin nazikliğinden falan fıstık... Neler yapıyorsun bakalım? Nasıl geçiyor günlerin? Bu "bir şey hissetmeme" olayın geçen yıllardaki ergen hallerindeki gibi, Dexter izleyip ona özenmenden mi kaynaklanır oldu?

BEN = Ah Utku'cum, keşke o günlere dönsem. Ama bu sefer yüzde yüz gerçek olduğunu tahmin ediyorum, çünkü o zamanlar yalan söylediğimi biliyordum açıkçası, sadece nasıl söyleyeyim, rol kesmeyi seviyordum.


ben = Uzun bir süre oyuncu olmak istemenin sebebi de oydu sanırım? (Gülüyor)

BEN= Tabi ki... (Gülüyor) Şaka bir yana, Utku, gerçekten artık hiç bir şey yapasım gelmez oldu. Tabi ki beni içten içe hala heyecanlandıran şeyler, kişiler ve kuruluşlar var, yok değil. Ama gerçekten başa gelen bütün o felaketlere o kadar alışmış ki bu bünye, bir süre sonra tepkisiz ve hissiz kalabiliyor. Daha sonra bu hissizlik, heyecan, nefret, sevgi gibi bir takım duygulara da sıçrıyor ve böyle gülümsemeyi ve devam etmeyi seven bir Hypthekid çıkıyor ortaya. O kazadan aslında sağ kurtulduğumu ama içimdeki o kişini öldüğünü söylerdim hep. Ama asıl ölüm tarihi o zaman değilmiş.


ben = Bu halinden memnun musun? Mutlu musun?

BEN = Mutlu değilim... Ama... Mutsuz da değilim. Bilmiyorum böyle işte. Sadece bir an önce bitsin istediğim zamanlar oluyor, bitmesine kadar da acı çekmemeyi düşünüyorum.


ben = İlginç, peki, ne seni kurtarabilir, ya da kim?

BEN = Müzik, aslında. Belirli bir kişi yok kurtarılmam için. Ki düşününce, bir yere düştüğümü falan da sanmıyorum "kurtulmak" için.


ben = Müziğin hayatında en önemli şey olduğunu biliyoruz. Şu sıralar bu duygusuz adam neler dinler en çok?

BEN = Biraz deney peşindeyim aslında. Bunu hala 20'şer dakikalık şarkılar dinlememden anlıyoruz. Direk bir isim olarak soruyorsan, özellikle bu hafta, en çok "Godspeed You! Black Emperor", "The Mars Volta", "Rishloo", ve tabi her zamanki gibi "Nick Cave and the Bad Seeds" dinliyorum.


ben = Peki bakalım. E senin en çok bildiğin konuya geçelim o zaman Hyp ve bu ilk röportaja güzel ve uzun bi son hazırlayalım, ne dersin?

BEN = İşini yapmakta özgürsün (Gülüyor).


ben = Konu geçmişin… Geçmişte yaptıklarından, söylediklerinden, sevdiklerinden pişman mısın?

BEN = Hmm. Gerçekten uzun sürecek güzel bir son, biliyordum işini böyle yapacağını (Gülüyor)… Bakalım. Pişman olduğum çok şey var aslında. Aklımın engel olabileceği ama buna rağmen durduramadığım hatalar yüzünden ölesiye pişmanım. Ama kimi şeyleri yüzde yüz duygularım yönetir, sevmek gibi, işte onlardan pişman değilim. Şimdi bir kalbim olsaydı hala da severdim.

Belki de böylesi, çektirdiklerim için daha iyi olacak. Bir şey hissetmemem, ortadan kaybolmam falan, anlatabiliyor muyum? Çünkü ben ortalarda olmazsam, beni iyi biri, beni harika olan, beni eksiklikleri tamamlayan, beni ruh eşi olarak gören kişiler, benden daha iyileri olduğuna tanık olacak. Biliyorum belki olmuşlardır bile. Belki benim iyi olduğum konuların yanı sıra, berbat olduğum, daha doğrusu işleri b*k ettiğim alanlarımda da iyi olacaklar. Böylece mükemmel biri çıkacak ortaya. Ben de hayranlıkla izlemeye devam edeceğim.

Eğer öyle sonlara ulaşanlar varsa, onlara sık sık “No Distance Left To Run” şarkısını söylediğimi hatırlatırım. Çünkü mutlu sona ulaşacaklarını biliyordum. Çünkü kendimden başka herkesi iyileştireceğimi biliyordum. Ve onlar ki, bana –sağ olsunlar- çok iyi biri diyenler, gerçek ruh eşleriyle karşılaşmamış olsalar bile, eninde sonunda bir gün benim yapamayacağımı yapıp, onunla her zaman beraber olacaklar. Amen…


ben = Aslında hala biraz sallantıda bu olay, sen ne yapmayı düşünüyorsun peki bunlar karşısında? Bir cevabın, bir karşı-atağın olacaktır herhalde, değil mi?

BEN = Kesinlikle hayır, tanıştığım kimse kötü bir şeyler yaşamayı haketmiyor. Ben sadece, hiç bir şey yapmamaya devam ederim. İçimden geldiği gibi yani… Hiç bir çaba olmaksızın. Sadece hayatta kalmaya çalışacağım. Kimsenin ne kazandığı, ne kaybettiği benim yaşamımı etkilememeli belki. Ben herkesten güçlü biri değilim, herkesten akıllı biri değilim, herkesle uyumlu biri değilim, insanları da pek sevmem, kimseyi tamamlayacak kadar bile düzgün zevklerim yok. Bilmiyorum… Yalnız başıma düğünlere katılmaya devam ederim… İçimde hissettirilen o güzellikleri içimde saklayarak.


ben = Ölü gibi…

BEN = Öldüm gibi...

Park Yapılmaz

"Mutsuz değilim. Mutlu da değilim..."

Yaklaşık 1 ay oldu bu hiç bi şey hissetmeme hallerinden. Etrafımdaki tek insan yine benim, kendini hiç sevmeyen biri için ne ironi di mi?

Yıllardır artisliğine derdim "ehe mehe ben hiç bişey hissetmiyorum ya, ne kadar karizmatikim di mi?" diye. Cezamı gördüm sonunda. Odada oturup 20-25 dakika boş boş bakabiliyorum ve bi şekilde geçiyo o zaman...

Eskiden düşününce zevk aldığım o anlar, acı veriyo artık bana. Acı? Hissettiğim tek şey...

Ha bi de, ağrılarım var. Damn these pills!

Bi dee, uyku problemi çekiyorum kimi zaman, haftasonu düzeltmeye çalışırım.

Bi bu blog kaldı elimde, takdir edersiniz ki böyle mal gibi olduğum anlarda içimi bi tek buraya dökebilirim. O yüzden böyle yazıları okumadan transit geçebilirsiniz, pek gurur duymuyorum bu yazılarda. Sadece dediğim gibi içimi dökmek için...

Yaşıyorum sonuçta, hiç de ölmeyeceğim...

İyi bir şeyler olursa geri döneceğim, özleyin beni...


Arkada da bu çalsın =

Righteous

Hayat ne güzel

Eğer Bi Kalbim Olsaydı

Şu an saat sabaha karşı 4.56... En azından "şu" kelimesini yazdığım zaman öyleydi. Bense her zamanki gibi karanlık odamdayım... Oda arkadaşım yine yok... Kaloriferden çok ilginç sesler gelir oldu. Bu saatte kampüste başka uyanık olan var mıdır acaba? Varsa ne yapıyodur?

Gece boyunca önce Beşiktaş'ın maçını seyrettim, skoru bildim. Pek büyülenmedim skoru bildiğime. Böyle şeyleri çoğu zaman yaparım. Salak oyun sitesinin tekinde pin-pon oynadım. Eski Eurovision'lara, özellikle Sebastian Tellier'e baktım. Sonra Prodigy konserleri falan izledim ki o adamları konserde görmek gerek. Manyaklar... Sonra Elitsa Todorova'dır, efendim Bat For Lashes'tır, Ceylan Ertem'dir gayet güzel şeyler dinledim. Konserve barbunyayla beslendim.

Sonra bi şeylerin ters gitmeye başladığını anladım...

Saçlarım uzuyordu, sakallarım tekrar o düzensiz şeklini almaya doğru yola çıkıyordu, bi kaç gündür tanıdık kimseyle doğru düzgün konuşmadığımı farkettim, başımdaki ağrılar ikinci haftasını tamamlıyodu nerdeyse. Ve ağrı kesiciler... Belki de onlar da böyle yapıyo olabilirdi beni. Aynaya baktığımda bi ışık görememeye başladım. Sanki o korku filmlerindeki komple siyah gözlü elemanlara dönüşecektim. Yaklaşık 30-35 saattir ağzımdan tek bir hece çıkmadı. Bakkal dahil kimseye bi şey söylemediğimi şu saatlerde farkettim. İçimden de "Ulan ne kadar memnunum hayatımdan böyle böyle!" diyodum.

Farkettim ki hiç bir şey yapmıyorum.

Hiç bir şey yapamıyorum.

Hiç bir şey!

Sonra alttan alttan Karin'in, o harika, bana göre dünyanın en büyüleyici seslerinden biri girdi...

"this will never end, cause i want more
more give me more
give me more"





Sözler, "çok, çok güzel... çok doğru, evet!" diye tepki verdiğim, bi şarkıydı bu... Gece gece gerçekten derinlerime işliyodu...

Tabi, devamını istediğiniz bi şeyi neden bırakabilirdiniz ki?

"Kalbim olsaydı seni sevebilirdim,
Sesim olsaydı sana şarkılar söyleyebilirdim.
Geceden sonra uyandığımda,
Yarının neler getireceğini göreceğim..."


Bunalımdayım okurgaçlar.

Take Me To The Hospital - 4

Baltam gelecek, kellen gidecek!

* Kasvetli dağbaşı Beytepe'nin, en ücra köşesindeki kasvetli Öğrenci Evleri F Blok'unda elektrik kesildiği zaman, herkesi bir korku kaplamıştı. Peki Hypthekid ne yapmıştı o sırada? Dünyanın en pis oyunlarından biri Left 4 Dead 2'yi açtı. En kasvetli bölümlerden biri olan "Hard Rain"i açtı. Korku ve orgazmın doruklarına vardı ulan!

* Bu "Hard Rain" dediğim bölümde, oyunlar tarihinin en tırsınç karakteri Witch'lerden bir sürü tane bulunur, o yüzden harika dakikalar geçirdim yemin ederim. Benim yerimde kim olsa tırsar mıydı lan yoksa? (Witch'i bilmeyenler için şöyle alalım)

* Takip edeniniz varsa (senden bahsediyorum kuzen) görümüştür, Facebook'tur, Twitter'dır sildim bunları. Artık insanları seyretmek, insanlara bakmak, insanları takip etmek hoşuma gitmiyor. Ah insanlar o kadar iki yüzlü, o kadar bencil ve o kadar çıkarcı ki... "Hayat" adı verilen bu sahnede herkes maske takmış! Şaka lan şaka skmişim maskeyi dee, takkeyi dee, zaviyeyi dee... Bundan sonra sadece sanatımla gündeme gelmek istiyorum.

* Şu sıralar o kadar güçlü duygularım var ki, anlatamam okuyucu. Anlatamam deyip anlatmaya çalışan hödüklerden olucam belki ama... Yok lan anlatamam dedik ya...

* Yani demek istediğim odur ki, "Lan şimdi Rukiye'yle karşılaşıcam" deyip karşımda Rukiye'yi buluverir oluyorum.


* Falım sakızından bana çıkan faldır efendim bu. Bundan dişi birinden Falım sakız kabul edenin... E.M.İ.R. bekliyorum seni olm. Açtım bekliyorum... Webcam'i yani...

* Bu arada rehber 'ocam sağolsun (harika biridir kendisi, hayatımda gördüğüm en 'cool' hocadır, ofis duvarlarında Star Wars posterleri, boy boy kitaplar, ufak kasetçalarından çıkan 'Grunge' müzik sesleri, üzerinden eksik etmediği 'Ramones' tişörtüyle hastasıyız efendim - amk ne uzun parantez lan aklım çıktı) üzerimde şu görmüş olduğunuz tişörte "I liked your t-shirt, by the way" dedi... "Thanks" diyemedim, "Aaa eyvallah" diyebildim... Hocam! "Thanks, by the way!"

* Tişörtlerimle de gurur duyuyorum hani. Gerek hediye olarak aldığım, gerek kendime olarak aldığım, gerek ablamın olarak bana alması. (N-Ne?)

* Grooveshark'ı bilirsiniz, ücretsiz, çilesiz, dertsiz güzel kulaklara hitap eden güzel bir müzik sitesidir efendim. Fizy'yi falan sol şeritten sollar. Hele "Radio" diye bir özelliği var, fevkalade. Yani keyfinize göre müzik çalabiliyor. Örneğin Mark Lanegan'dan "Don't Forget Me" koyduysanız, hemen ardından Nick Cave patlatabiliyor. Ancak aklımda kalan şudur ki, Tool'dan Opiate koyduktan sonra hangi hakla Evanescence koyabiliyor? Aklım almadı ki lan.

* Bana "Rishloo" gibi süper bi progressive-rock grubu kazandırdı sağolsun...

* samihazinses'in kitabını aldım. Sen de al...

* E bütün siteleri silmişken, hal böyle olunca insan ne yapacağını şaşırıyor. Ben de interneti tanımamın ilk günlerine dönme kararı aldım. Galiba insanlığımında ilk günlerine döndüm, sabah akşam zottirik sitelerde flash oyun oynuyorum. Banner'lardaki oyunlu şeylere tıklıyorum, sonra reklam çıkınca "aaa tüh be, bu da reklammış!" diyorum. Yarın da "System of a Down" diye bi grup keşfedicem heralde.


* Evet şu arkadaki bağyanla duran askerden bahsediyorum. Aslında bu arkadaş, okulda, sınıfta bi kavga çıkınca oturduğu yerden, "Yeea beyler! Kesin saçmalamayı, oturun lan oturduğunuz yere!" deyip kavgayı bitiren tiplerdendir. Ayrıca o kızın o askeriyede, o jetin yanında ne işi vardır? Yıllardır Erkin Koray'ın istediği şey gerçek mi olmuştur? Bi adam akıllı insan şu kavgayı ayırmaz mı? Bu yaptığınız insanlığa sığar mı İsmail, sığar mı Burak, sığar mı Atalay? (Ayrıca Guile vs Guile nasıl bi fantezidir lan?)

* Bana göre twitter, Hürriyet'in Kelebek ekinin herhangi bi sayfasında kutucuk halinde "Ünlülerin Twit'leri :) " şeklinde bi yazı görmemle çoktan bitmişti. Özür dilerim @cbabdullahgul...


-@Hypthekid Önemli değil bebeyim, öptm, mjx, byss!


Türkiye'deki Ulaşım Sorunu

Bakın bu benim yeni Facebook sayfam.

Bu da yeni twitter'ım...

So i herd you liek Mudkips?



Akşam akşam ayı gibi oturup bunu dinliyorum. Sen de yap, hiç acımayacak...

Dedi ki... - 2



"Can I say something that I think is bullshit? This whole fucking 'solo outdates the whole thing'… that's so bullshit, you know? If you don't put a guitar solo on one of these songs, that dates it to this period, and that's cemented to a trend that's happening in music right now. I think that's stupid and I think that's totally trendy."

İşte olay yaratacak görüntüler...

O Hikayedeki Kel Benim

Dedi ki...


"Ben burda Erol Büyükburç'um, banğa arada bir sorcaksınız! Hep.. Herkes konuşuyor! Ben burda ığğığaıaaltı saattir mi kaç saattir oturuyorum, hiç bana sıra gelmedi! Niye böyle yapıyosunuz!!

Ama beni burda göz ardı etmeyin! Benim ağırlığıma uygun hareket edin! Ben büyük bir sanatçıyım (ayağa kalkar), gelmiş geçmiş en büyük sanatçılardan biriyim! Ben Türkiye'de türk popunu ilk kuranlardan biriyim, en çok bana soracaksınız! EN ÇOK BANA!!"


Çıplak fotoları için tıklayın...

En Sevdiğim - 1

Yeni bir seriye başlayayım dedim. Güzel bir fikir gibi geldi "En sevdiğim". Olay nedir? Benim için hiç bir zaman gündemde olmamış bi grubun, ya da kişinin en sevdiğim şarkısından ibarettir olay. Ya da bir oyuncunun, ya da yönetmenin en sevdiğim filmidir.

Neden gündemde olmamış? Çünkü ben favorim olan bi grubun ya da yönetmenin "en sevdiğim" icraatini ayırt edemem hepsi çocuğum gibi...

Rammstein geldi aklıma ilk.

Rammstein hiç bi zaman haz etmediğim bi grup olmuştur. Sahne şovları falan takdir edilesidir kimi zaman tabi, şarkıları da dinlenice sevilecek cinsten tabi. Ama nasıl söyleyeyim hiç kanım ısınmadı bir türlü. Ayrıca belki de birazcık gayrı ciddi geliyorlar, şu son "Pussy" vakasından beri. Ulan neyse niye açıklamaya çalışıyosam...

Bu şarkı, Du Riechst So Gut, her zaman hoşuma giden bir şarkı olmuştur Keine Lust'la beraber. Ama Keine Lust başka bir serinin konusu olur ilerde. Du Riechst So Gut, biraz karanlık, biraz da melodik bi şarkıdır (bu cümlemden dolayı kendimi affetmeyeceğim). Severim. Aha buyur.




İkinci olarak Madonna geldi aklıma. Madonna, Rammstein di mi ne alaka? Şimdi de Nihat Doğan'ın atar yaptığı Petek Dinçöz'lü video geldi mesela... Pek takılmamak lazım böyle şeylere.

Madonna'yı da hiç sevmem. Gerçekten hiç hazetmem. Büyük sanatçıdır, şöyledir böyledir, müzikte devrimcidir, falan ama benim gözümde hiç bi zaman müziğiyle gündemde kalan bi kişi değildir o. Sonunda zaten o da popüler "dım-tıs"lara kaptırmıştır kendini, ne diyim? Bu da Madonna ablamızın beni öldüren şarkısıdır. Tahmin edildiği gibi Frozen...



Not= Bugüne özel iki şarkı oldu ama, genelde tek şarkı yaparım sanırım...

tekrar komedyasını severim

Hyppy Birthday





Nolmuş? Hyp doğmuş bilmemkaçıncı kez doğum gününü kutlayacakmış... E güzel.

Yalan söylemiyim bu doğum günü şaka maka hep heyecanlandırmıştır beni.

Pek bi şey değişmeyecek hayatımda. Yine severim, yine ağlarım, yine mutlu olur hiç bi şey hissetmediğimi sanarım. Yine bir çok doğum günü kutlarım, mutlu olurum. Kutlanmayı bekler kutlanmasa da olsun derim.

Yazı yazarım.

Yolumda yürümeye devam ederim...

Sabırlı olmaya devam ederim...

Severim... Her yaşımda...

İyi ki doğdun Utku...




Not = Kutlamalarınıza ilerleyen saatlerde karşılık vereceğim tabi, harikasınız...

Uyku Altı

yatmadan önce winamp adlı yeşil siyah arkadaşıma 16 tane şarkı dizmişim bu güne özel...

#1 - The Cure - Love Song
#2 - Pink Floyd - High Hopes
#3 - Roxy Music - If There Is Something
#4 - Nick Cave and the Bad Seeds - I Let Love In
#5 - The Knife - Marble House
#6 - Tool - Sober
#7 - Muse - Map of the Problematique
#8 - Depeche Mode - Wrong
#9 - Serj Tankian - Saving Us
#10 - Mark Lanegan - I'll Take Care Of You
#11 - System Of A Down - Spiders
#12 - Radiohead - No Surprises
#13 - Nick Cave and the Bad Seeds - Loverman
#14 - Metallica - Mama Said
#15 - Blur - No Distance Left to Run
#16 - A Perfect Circle - Passive

Yaşıyorum hala... Muma üfledi Hyp.

(Bonus Beatles'tan "I Want You" istiyorum.)

Çok Uzaklara Git!


Evet, Maynard! Evet acayip uzaklara git! Git bi daha görmeyeyim seni! Gözümün önünde kusursuz olma canını yidiğim! Git lan!

Ben senin hangi işini sevmeyeceğim? Hangi işinden nefret edeceğim? Hangi işinde ince bi gönderme olmayacak? Hangi işinle dalga geçeceğim lan?!



Crank 2’de tipsiz bi nerd’ü oynaman bile bozmadı beni. “Country Boner” bile niye mükemmel, gırgırına yapmış olsan bile belki. Puscifer’a neden laf konduramıyorum? “A Perfect Circle piyasa işi yeeaa!” niye diyemiyorum? Tool niye dinim imanım oldu? Neden Deftones’la yaptığın “Passenger” düetinde, nakaratı koskoca Deftones solisti Chino’nun gırtlağını bozacak kadar güzel söyledin?

En beceriksiz olman gereken albüm, “Toolshed Demo”da bile nedir bu harikalık? Niye “Cold and Ugly”de bile en saf sesinle olsa bile bu kadar güçlü olabiliyorsun, zerre bilgisayar efekti, zerre miksaj olmadan? Demo albüm kapağın niye bu kadar kewl?

“I know you best, better than anyone

I know you better than I know myself.” (Part of Me 3:16 – Toolshed & Opiate – 1991)

Bu sözler kime MJK? Seninle aynı olan başka biri daha mı var? Nasıl olabilir babacım, aklını başına devşir… Senin yüzünden neden aynı olduklarıma bunu söylüyorum lan ben? “If I could I’d stick the knife in” mi? Bir de bunun ardından nasıl diyorsun “This is my love for you” diye (Crawl Away 5:29 – Toolshed & Opiate – 1991). Bu nasıl aşk, ayı?!



Jesus Christ, why don’t you come save me life now?!” (Opiate 8:29 – Opiate – 1992)

“You are broken now but faith can heal you…” (Opiate 8:29 – Opiate – 1992)

Bu sözlerine sen de inanıyor musun Maynard? Aynı şarkıda “My Gods will become me” diyordun? O yüzden mi kurtuluşu müjdeliyorsun?



Benimle birlikte kaç kişi nefretini kustu acaba “You lie, cheat, steal!” (Intolerance 4:53 – Undertow – 1993) dediğin o kişiye? Gerçi “No one’s innocent” di mi?

Sen daha kariyerinin başında sayılırken nasıl “Sober” gibi bir efsane yaratabilirsin ve yüzbinlerce kişiye darbe vurursun? Öldürdün bununla beni… Neden ayık olamıyoruz ki? Neden sonsuza kadar içemiyoruz ki?

“I am just a worthless liar, I am just an imbecile

I will only complicate you, trust in me and fall as well.” (Sober 5:06 – Undertow – 1993)

Gerçekleri benim yüzüme nasıl bu kadar ustaca vurabiliyorsun? Dur daha çok var… Hani bi şarkında bizi öldürecek kararlar veren o kişilere bir şeyler söylüyorduk hala ayakta olabildiğimizi gösterircesine. “I will use my mistakes against you, there's no other choice.” (Bottom 07:14 – Undertow – 1993). Hele o “Disgustipated”, söyle söyle bitmiyor, yaz yaz, anlat anlat bitmiyor… E tabi “koyunlara” vaaz vermek kolay yakışıklım! Biz çekiyoruz acısını burda…

“This is necessary. Life feeds on.” (Disgustipated 15:47 – Undertow – 1993)



O Ænema kapağı ne iş öyle? Tamam biliyorum sen yapmadın o kapağı. Adam’ın bok yemesi, o herife de gelecek sıra hiç kaçmasın.

“Show me that you love me and that we belong together.

Relax, turn around and take my hand.” (Stinkfist 5:10 – Ænema – 1996)

O zamanlar gençtim Maynard. Manyak manyak şeyler dinlerdim. Seninle tanışmamıştım, e doğal olarak şimdi öğrendiğim hiç bir şeyi öğrenmemiştim. “Aa lan Tool derler bi grup vardır, bakim ne işmiş?” diyesim gelmişti Maynard, demez olasıca. Bir kaç satır yukarda söylediğin sözlere güvenmiştim. Senden ilk duyduğum söz “Something has to change” (Stinkfist 5:10 – Ænema – 1996) oldu. Değişti bir şeyler bende, hiç merak etme sen onu… Ayrıca nasıl öyle değişikti sesin o şarkıda lan? Merak etme, sonra ben de yola benim için ölebilecek biri ile çıkmaya hazırladım kendimi yavaş yavaş. Buldum da… Sonra tabi sormak aklıma geldi;

“Will you? Will you now? Would you die for me? Don’t you fuckin lie!” (Eulogy 8:28 – Ænema – 1996)

Sonra tabi yalan olduğu falan ortaya çıkmıştı di mi Maynard? Hatta biz methiyesini bile hazırlamıştık “ölecek” kişinin. Allah belamızı versindi Maynard!

“You claimed all this time that you would die for me.

Why then are you so surprised, when you hear your own eulogy?” (Eulogy 8:28 – Ænema – 1996)

Ama biz öyle miydik biz ölürdük be Maynard. “I have died, and I will die. It’s alright, I don’t mind…” (H. 6:06 – Ænema – 1996). Farkındaysan sana olan sinirim geçti biraz. Burda epey anlamıştın çünkü derdimi. Biraz beni dinlemiştin oturup adam akıllı. Ama çok afedersin ama ulan “Message to Harry Manback”i biz çok anlamlı bi bok sanmıştık. Biz ne bilelim elin İtalyan'ının size yolladığı bi mesaj olduğunu, öküz adam! Kim bilir ne kadar sinirlendirmiştin Harry’yi.



Ayrıca “Hooker With A Penis” nasıl bi şarkı ismidir lan hohaha, sinirim bozuldu…

Bak aynı hikaye “Die Eier Von Satan”da da var. Adamın teki Almanca Almanca emirler yağdırıyor, sert bi savaş ortamı sanki. Etkileniyoruz, vay anasını lan diyoruz. Hani bilmiyoruz ya Almanca. Sonra öğrendik tabi “Acımak yok!” diye bağırdığını sandığımız yerde amcam “Yumurta olmasın!” diye bağırıyomuş. Yemek tarifi verdirecek başka bi yer bulmadın mı lan?

“Pushit” de sesin niye bu kadar güçlü, niye doğal bi yeteneksin sen? Bebek ağlamasından müzik yapmak da senin fikrin di mi? Git önce bi “Learn to swim”(Ænema 6:39 – Ænema – 1996) lan! Bak dünyanın sonu geliyormuş öyle diyorlar…

“Remember I’ll always love you, even if I throw your fuckin’ throat away” (Pushit 9:55 – Ænema – 1996)



Sonra bi de “Yok canlı söyliycem şarkıları” boku çıkardın başımıza, yeterince renkli değilmiş gibi sanki hayatımız. Git oğlum bi git lan bela mısın? “No Quarter” Robert Plant’ten daha mı güzel söylenir terbiyesiz! Yok “Bu turda farklı bi şeyler deniyürüz”, yok “bi şarkımıza farklı bi yönden bakıyürüz” falan filan ayağına “Pushit”i baştan yarattın. Niye bu kadar etkileniyorum, niye acı çekiyorum babacım ben bu şarkıda? Denek miyiz lan biz?

Time heals, time congeals around us.” (You Lied 9.17 – Salival EP – 2000)

Al bi de bu var. “You Lied”, yeni uydurmuşsun. Hayatımda neden bundan daha güzel bi şarkı duymadım? Neden başka bir şarkıda söyleniler yalanlar bu kadar koymadı? Neden “You Lied!” diye ciğerlerin sökülünceye kadar bağırmak bu kadar zevk veriyor? Aradığın yerlere ulaşamayasıca Maynard! (Bkz: L.A.M.C. – Salival EP – 2000)




Lateralus’u hangi sayı dizisine göre dinleyelim Maynard? Ne istersin? Bi çok teori üretti bizimkiler sağolsunlar. Sen istiyosun ki “Bu odunlar sanki müziğimden yeterince etkilenmiyorlar, bi de sayılarla uğraştırayım bunları. Lost’u da böyle sevmişlerdi zati…”. Ya Maynard, ya James. Bak küfür edicem en sonunda.

“Is this a test? It has to be… Otherwise I can’t go on.” (The Patient 7:13 – Lateralus – 2001)

“If there were no rewards to reap, no loving embrace to save me through this tedious path I’ve chosen here, I certainly would have walk away right now.” (The Patient 7:13 – Lateralus – 2001)

Üstüne üstlük böyle harika sözleri olan, en sevdiğim, en dinlediğim, en etkilendiğim, en deli, en manyak şarkıyı yapıyorsun. Bana diyorsun ki sabırlı ol… İnsan değilsin sen çünkü, sen zen-master’sın… Zen-Master’ımsın.

“I must keep reminding myself of this, be patient…” (The Patient 7:13 – Lateralus – 2001)

Senin yüzünden kaç genç telef oldu “Schizm”i okuyacam diye. Şizım, şizmı, sikizım falan diye diye gittiler. “I know the pieces fit, cause I watched them fall away” (Schizm 6:47 – Lateralus – 2001) kadar gayet açık bir gerçeği nasıl bu kadar akıllı bi iş haline getirdin? Sen bunu söyledikçe neden biz “Breh, breh adam haklı” deyip durduk? Neden bunu bana söyleyen insanların ağzına o kadar yakıştı bu laf? Neden basçınız olacak o Justin densizi o kadar güzel riff yaratmış?

“Embrace this moment, remember…” Aah ah, çılgın seni. Bunun ardından gelecek olan sözlerini ezberledim, hayat felsefesi yaptım, iyice sindirdim, içime çektim, sıkıca sarıldım o laflara. O laflar yüzünden her şeye cesaretledim, ama o laflar yüzünden hayata bağlandım.

“We are eternal, all this pain is an illusion.” (Parabol & Parabola 9:07 – Lateralus – 2001)

Bi de gittin Tricky’mi oynattın klipte. Lan bakıyorum, bakıyorum. Tanıyorum bu herifi. Onun günahı neydi lan allahsız!



Duramadın Maynard, 5 yıl oturdun, bi rahat duramadın orda yerinde. Gittin toplumu açık açık eleştirdin bu sefer. “Stare like a junkie into the TV, stare like a zombie” (Vicarious 7:06 – 10000 Days – 2006) dedin Esra Erol’culara. “I need to watch things die, from a good safe distance” (Vicarious 7:06 – 10000 Days – 2006) dedin Polat dayıcılara. O ayı bateristin Danny’ye de iki çift lafım var ama içimde. Sen yolla ona selamlarımı…

“Vicariously, I live while the whole world dies, you all feel the same so why can’t we just admit it?” (Vicarious 7:06 – 10000 Days – 2006)

Sana bu yaptıkların için hiç kızamıyorum Maynard. Judith Marie için, annen için çektiğin o acı benim de acım oldu. 27 yıldır komadaydı Judith, 10.000 gün. Bencildin be Maynard, böyle sözleri kime olsa da söylesen biz acı çekmez miydik? Biz istemez miydik, iyi olsun sonucun. Gerçi iyi de oldu di mi, hayatta cehennemi yaşadı, cenneti hakediyordu;

“Ten thousand days in the fire is long enough, you’re going home…” (10.000 Days [part 2] 11:13 – 10000 Days – 2006)

Hatta gerekirse cennet için O’nunla savaşacaktı;

“Should you see your maker's face tonight. Look him in the eye, look him in the eye, and tell him. I never lived a lie, never took a life. But surely saved one, hallelujah. It's time for you to bring me home.” (10.000 Days [part 2] 11:13 – 10000 Days – 2006)

Canımızı acıtıyorsun be MJK! Ne yaptık biz sana? Bizi “Lost Keys (Blame Hoffman)”da hastaneye yatırdın. “Anlat!” dedin… “Anlat!”. Lan ne güzel gidiyoduk ne “anlat?” (Malı Arap Faik’ten alıyorduk). Bu sefer de anlatasımız geldi. Anlattık, uzaylılar nasıl bize iletişime geldi, uzaylı bize seçilmiş kişi olduğumuzu söyledi falan.

“Me? The Chosen One? They chose me and I didn't even graduate from fuckin' high school. (Rosetta Stoned 11:11 – 10000 Days – 2006)

Yordun bizi be Maynard. 10.000 Days’de de iki-üç şarkıyı aynı anda dinlersek de bir şeyler oluyormuş da falan. Yoruyorsun bizi Maynard, hem de üç koldan (A Perfect Circle, Puscifer, Tool – Ki onlara da gelicem bi ara.)

Yoruyorsun valla Maynard, bak kaç saat oldu ben yazmaya başlayalı. Seni dinlemeye başlayalı. Kaç sayfa geçti senin o eşsiz sesini dinlemekle. Kaç yılım geçti Adam’ın o mükemmel gitar riff’ler ve sololarıyla ne kadar canımız acıttı. Görselleriyle, klipleriyle imkansızı yaşattı Adam Jones. O Justin Chancellor… Söyle bana kaç basçı var onun gibi? Kaç tanesi bu kadar öne çıkabiliyor? Danny Carey, senin gibi dalında en iyisi değil mi? Kaç kere vuruşlarını dinleyerek gaza geldik? Kaç kere “Bu adam insan olamaz!” dedik neleri neleri çalarken.

Maynard git! Takımını da topla git! Gelme ya!



“Fuck yourself, go and fuck yourself, you piece of shit. Why don’t you just go and kill yourself!” (Hush 2:40 – Toolshed – 1991)


Bonus